31 Ağustos 2010 Salı

kutuplardaki çekim kuvveti..

Sen dünyanın merkezisin..
Ben üzerinde yürüyorum.
Bazen ekvatora, bazen kutuplara yaklaşıyorum..
Ekvatorda senden kopuyorum, bazen ayın bazen güneşin çekimine kapılıp..
Ama bazen kendimi kutuplarda buluyorum,
Çekim kuvvetine karşı koymak anlamsız
Arkamı dönmüş kaçmaya çalışırken
Sana yaklaşıyorum..

Bi inanışa göre, ruhlar reankarne olduklarında bölünürlermiş ve ruh eşleri birbirlerini bulduğunda, bunun adı aşk olurmuş.. Mitolojiye göre de, eskiden kadın ve erkek aynı bedendeymiş.. ayrılan bedenler birbirini arar  dururmuş.. Ne kadar salakça değil mi? Yine de insan anlam veremediği ve karşı koyamadığı çekimlere maruz kalınca düşünüyo, acaba mı diye..

Ruh eşi olmak.. Ben bu kadar cesur ve net iken, senin o denli kaybolmuş oluşun.. Egolar ve tutku üzerine kurulmak istenen yeni bir oyun kokusu alıyorum.. Bazen kulağına eğilip, "bunu bana yapma!" diye avaz avaz bağırmak istiyorum.. Ama yapamam, senin bilmen lazım, öğrenmiş olman lazım.. Senin çok geç olmadan anlaman.. Ama inanıyo musun buna diye sorsan.. hiç.. Sanki daha önce beslediğim tüm umutlara, öldürmemek için o kadar uğraştığım inançlarıma inat..

Zaman düşer ellerimden yere
Oradan tahta boşa
SAatler çalışır izinsiz
Hep bir sonraya
REsimler sarı güneşsizlikten
Duygular değişir
Dostlar dağılır dört bir yana kendi yollarına..

Ve sen ben değirmenlere karşı bile bile birer yitik savaşçı..
Akarız dereler gibi denizlere, belki de en güzeli böyle..

Uçurtma uçar sözlüğümden
Geri gelmeyecek bir kuş
Yaşanmamış kırıntılar
SAdece bir düş..




oyun oynamak..

Oyunlar oynayalım..seninle..
Dersin çağırırken beni.
Bir öykü olalım seninle
Farklı diğerleri gibi değil

"Ego savaşları yapalım hadi çık karşıma"
Ne olur çağırma beni..
Sen git istediğin yere,
Benim yolum belli..

Vazgeçtin.. çekimine girip, o aptal oyunu oynamadım diye benden vazgeçtin.. oysa.. senin giderin yok..

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Bağlılık-Bağımlılık



Bi süredir lineer bir mutsuzluk ve umutsuzluk halindeyim.. bi süre daha böyle gidecek heralde.. yani hayattan beklentilerimi kestiğim anda sürekli bi mutluluk evresine giriyorum, bir şeyleri sorgulayıp, beklentilerimi gözden geçirmeye başladığımda bahsettiğim mutsuz-umutsuz moduna geçiş yapıyorum. yani insan hiç mi orta noktasını yaşamaz, mutlusundur, mutsuzsundur bide normaldir herşey, sorgulamazsın fazla mutlu muyum mutsuz muyum diye.. yok bende öyle bi ara evre..

Bazen hayatımın iplerini elimden kaçırdığımı hissediyorum. Ne yapmak istediğim yada nereye gitmek istediğim konusunda kafan çorba olmuş durumda.. Ne istemediğimi biliyorum ama ne istediğim yada ilk önce en çok hangisini istediğim konusunda bi fikrim yok.. Bide isteklerim için çaba sarfetmem gerekirken hiçbirşey yapamıyorum.. Hani ertesi gün baba bi sınavınız vardır ve sizhiçbirşey bilmiyorsunuzdur, nereden başlayacağınızı kestiremediğiniz için bi türlü çalışmaya başlayamazsınız.. sanki öyleyim.. yapmak istediğim şeylere odaklanamıyorum.. bunun başka nedenleri de var tabiiki.. bir sürü önceliğim var. işin kötüsü bu kafada önceliklerim içinde çaba sarfedemiyorum.. Sadece günü kurtarma modundayım..

Aslına bakarsanız herşeyi bırakıp gidesim var.. Hemde nasıl, bi süre kimseyi görmiyim, kimseyle konuşmiyim, görüşmiyim.. Kimsenin beni tanımadığı bi yere gidiyim istiyorum.. İzimi kaybettirmek, kelimenin tam anlamıyla izini kaybettirmek..
Nası güzel olurdu kimbilir..

Çok sağlam sandığım herşey birden bire çöktü
Daha ne oluyor derken beni de hayat bir kez daha yordu
Günlerdir uykum yok hayat buysa artık gücüm yok..

gibi bir isyan hayaleti ruhiyesine girebiliyor insan:) Çok teenage oldu, bende nefret ettim.. unutun yukarıdaki 5 satırı;)

Nasuh Mahruki demiş, benim öyle bazen gidesim gelir, hani nereye olduğunu bilmeden motoruma atlar giderim.. yol zaten götürür.. bide aynı adam bağımlılıklarınızdan kurtulun diyip durur.. Bre Özgür Ruh keşke herkes senin kadar şanslı olabilse.. Tuzu kuru olarak nitelendirmek zorundayım bu insanları malesef.. Ne güzel iş ya, gidesi geldiğinde gidebilmesi için gerekli tüm maddi olanakları sponsorlar tarafından karşılanıyo.. hani para çok önemli değil, insanı mutlu etmez zart zurt diyolar ya.. külliyen yalan, para ne yazık ki herşey demek.. paran yoksa istersen dünyanın en yetenekli müzisyeni ol, ölmeden önce keşfedilmen pek kolay değil..

Bi işim olmasaydı ne yapıyo olurdum acaba şu anda, o zamanda mutsuz olur muydum? Olurdum heralde.. Çünkü sorun çalışmak değil.. ben çalışamadığım zamanlarda çok daha mutsuzum.. sorun çalıştığın işin seni egosal, parasal ve duygusal açıdan tatmin etmemesi..

Ego+Para+His.. farkında olmadan güzel bi saptama yaptım heralde.. Bu üçü insan hayatının olmazsa olmazları.. karınla kocanla, ailenle, sevgilinle, arkadaşlarınla ve işinde bu üçüne dengeli bir şekilde sahip olmazsan mutlu olamıyosun..

Egonu tatmin etmek zorundasın, belirli bir oranda para kazanmalısın ve biraz heyecan, tutku hissedebilmelisin.. Yoksa otluğunla başbaşa kalıyosun işte aynen böyle.. İçindeki o kocaman boşluğa dolduramamanın yarattığı hiçlikte cabası..

Aslında içimden neler neler geçiyor ama.. yarın iş var, sunum ve rapor hazırlamam lazım, ee hala mezun olamadığım bir yüksek lisans programım var, onun için araştırma yapmam lazım ki içimde azıcık merak olsa, istek olsa başlayacağım.. dün gece uyumadım, e erken yatmam lazım, iş yerinde uyuklamamak için.. en kötüsüde şu muşmula suratımı yarın iş yerinde düzeltmiş olmam lazım..

Benim başına buyruk ruhum bütün bu bağlılıklara nasıl alışacak.. bu düzene girdiğim zaman sanki biri ruhumu silindirle eziyo gibi hissediyorum.. bu hislerden nası kurtulacağım.. hiç bir bağlılığı istemiyorum neden? bi tatile gitsem ama yalnız olabilsem keşke.. kimse olmasa keşke!!

Size Şebnem Ferah'tan Nefessiz Kaldım'ı gönderiyorum.. Link bulamadım malesef:((

13 Ağustos 2010 Cuma

Hayallerimizin Şerefine..

2010 senesine girmek üzereyken bir karar verdim, kendimi tanıyacaktım. Kendimi keşfedecek ve hayatıma kalıplarımdan, zorunluluklarımdan arınmış, kendim olarak devam edecektim. Bunun için kendime 2 sene verdim ve evet 8 ayım geçti bile. Bu süre zarfında ne kadar yol katettim, neler keşfettim diye düşündüğümde, bir arpa boyu yol gidemediğimi sandığım ve umutsuzluğa kapıldığım bir dönemdeydim, bu geceye kadar.. Hep derim hayat ne kadar enteresan diye, insanoğluda öyle:) tıkanıyorsun, tıkanıklığını açmak için pompa buluyosun olmuyo bi yerlerden basınç uyguluyosun olmuo.. derken vazgeçtiğin, bıraktığın bir anda üfleyiveriyosun ve pıt.. kir pas biriktiği yerden pıt diye çıkıveriyor ve tıkanıklığın açılıyor.

İşte bu gecede öyle oldu, kendimi hiçbişeyden anlamaz, beceriksiz diye suçlarken, konuşmaya başladım, ayrı kaldığımız zaman içerisinde neler yaptığımı soran kardeşimle.. Kendimi anlattıkça, keşfetmeye başladığımı farkettim, buda açıkçası umut verdi, birazcıkta içime su serpti.. Neyi mi keşfettim? Bi kere insan bir şeyler için çabaladığında öyle yada böyle karşılığını ufaktan ufaktan almaya başlıyormuş.. Bir kaç gün önce google amcada kendi adımı arattım.. Altıncı sayfaya kadar bendim;

Yazmak benim için yıllardır bir tutkuydu aslında.. Kendime güvenim olmadığından uzun yazılar yazmıyordum ama.. Şiir yazmaya çalıştım uzun yıllar hani düz yazı şiir arası, uyaksız ölçüsüz olanlarından.. Sonra baktım insanlar ciddi ciddi okumaya başladılar beni.. Heveslendim devam ettim.. 2008 yılına kadar.. Şiirlerim başka sitelerde de paylaşılmış, az biraz yayılmış:)

2008 yılında bi gece bir rüya gördüm, senfoni orkestrası eşliğinde bestem çalınıyordu, hayatımın en güzel rüyasıydı.. Tabi sabah kalktığımda parçayı hatırlamıyordum.. Ailem müzik yapmama hep karşı olduğu için, daha doğrusu hayatımın olmayacak bi yöne sapacağından korktukları için, engellemeye çalıştıkları müzik aşkıma devam edebilmek adına öyle birşey yapmalıydım ki.. söyleyecek söz bulamasınlar.. Beste yapmaya başladım, iyi kötü, doğru yanlış birşeyler yapabiliyordum.. fizy.com a adımı yazınca 3 tane bestem çıkıyor.. Tamam parçaların tarzları pek banada uygun değil, allah sizi inandırsın, kendi bestem diye söylemiyorum ama oturup dinlemem:)) Denedim sadece, bi şekilde oldu! Şimdiki hedefim, kendiminde severek dinleyebileceği parçalar yapıp, kendi tarzımı yaratmak.. Bu arada parçaları satmaya çalışırken, piyasanın içerisine ucundan kıyısından girmiş bulundum ve.. Müzik benim için bir aşksa ve ben mutlu olmak için bu işi yapıyorsam, bu işten para kazanmamalıydım.. Çünkü para için yaptığınızda, ilgilenen insanlar seni istedikleri tarafa yönlendirmeye çalışıyorlar..  Tek düşünülen ne kadar satacağı ve günün sonunda ne kadar para kazandıracağı.. Şimdi müzikle ilgili tek hayalim, soul, jazz, blues, funk tınıları taşıyan daha alternatif besteler yapıp, güzel bi barda onları insanlara sunmak.. Tek kuruş para almadan, karşılığında sadece samimiyet ve ruh bekleyerek.. (Soul Kitchen;))

Fotoğraf işine de bi el atmam gerektiğini farkettim, çok boşladım.. Bugün bi kaç eğitim baktım, gözüme kestirdiklerime katılacağım.. Fotoğraf çekmek kendimi iyi hissettiriyor, sıkıntımı, stresimi atabiliyorum.. Fotoğrafın netliği ile, ışığıyla, renkleriyle oynayabilmek kendimi özgür hissettiriyo.. DSLR makinelere hala ısınamamış olsamda, artık ucundan tutmanın vakti geldi..

Son olarak, bi kısa film çekmek istiyorum, öyle hemen değil.. Bi kaç sene sonra.. Senaryosunu da kendim yazacağım.. arkadaşlarım oynayacaklar, mükemmel oynayacaklarına eminim, hepimiz birbirimizden arızayız zaten:))

Evet hayallerim arasında mühendislikle alakalı hiçbişey yok değil mi? Ne acı diyesi geliyor pek çok insanın bunları anlatırken gözlerimde beliren ışığı gördüklerinde ama.. acı değil.. herkesin beslendiği şeyler çok farklı.. Benim öyle ye iç gez toz takıl gibi hayat felsefem yok, arkadaşlarımla eğlenmeyi severim, dibine kadarda eğlenirim ama arada sırada.. Bunun sürekli hale geldiği bi hayatımın olmasını da istemiyorum zaten.. Diyeceğim o ki ben sıkışmışlığımdan, arada kalmışlığımdan besleniyorum.. Bunu farkettiren insana da teşekkür etmek istiyorum.. NE enteresan, bi gün biriyle bi yerde yolun kesişiyor.. Ve her yolunu kesen sana, sana dair birşeyler katıyor..

Neticede hayat kısa, bi o kadarda uzun.. sorumluluklarımız var elbet, ailelerimiz, bizden beklentileri olan insanlar var.. Bi yaşantımız var sonra devam ettirmek zorunda olduğumuz.. arkadaşlarımız, dostlarımız.. bi de hayallerimiz var işte.. sadece düşleyip bıraktığımız yada kendimizi yollara vurup uğruna savaştığımız.. ne kadarı gerçekleşir, gerçekleşmez bilemiyorum elbet, tek bildiğim sadece hayallerimde alabildiğine özgür olduğum.. Sadece hayallerimin tek bana ait olduğu.. Belki herkes gider, herşey biter ama ben varolduğum sürece hayallerim benimle olacak, belki bedenim bile sadece bana ait değilken, bana ait olan tek şey olarak!!

O zaman hayallerimizden vazgeçmeyelim, belki bigün belkide hiçbi zaman ne farkeder ki.. hem zaten kime ne ki.. Haydi dostlar, hayallerimizin şerefine..

10 Ağustos 2010 Salı

kimsenin beni bulamayacağı bi yere gitmek istiyorum..

Sanki birileri  hayatı yaşadı da ben onları izledim.. Çevremde birileri aşık oldu ben onlarla heyecanlandım, tıpkı bir film izler gibi..

Birileri hep yaşamaya cesaret etti de ben sanki hep onları içim kıpır kıpır izledim.. Onlarla heyecanlandım, onlarla öğrendim sanki.. Hiçbirini ben yaşamadım.. Sanki bütün hikayeler başkalarına aitti de ben hep o hiç sahneye çıkmaya cesaret edemeyen suflördüm ..


Doğru sahneye çıkmaya hiç cesaretim olmadı.. Bu yüzden beğenmemiş gibi yaptım yada istemezmiş gibi aslında ben koca bir korkaktım.. Elime gelenleri de yine kaybetmekten korktuğum için harcadım.. Doğru bu hikayede aslında ben korkaktım..

Hep cesareti karşımdakilerden bekledim, sanki onlar ellerini uzatsalar tutacakmış gibi.. Uzattılar ama ben tutamadım.. Kendim vardım, kendime bağlıydım.. kendime yabancı ama kendime tutkun, yalnızca kendime bağlı.. Ne mi oldu, sonu yalnızlık oldu..

Şimdi ne durumda mıyım.. Şimdi deliyim:) aslında normal ama bana göre değil.. Aşırı kontrolcü değilim.. Bu sefer harcamamalıyım, hayatın fırsatlarına ağzım sulana sulana bakarken, sırf inadımdan, o korkak inadımdan arkamı dönüp gitmemeliyim..

Hayatla yüzleşmek böyle bişi olsa gerek.. ee o zaman bende yüzleşmeye yürüyorum!! Şu andan, sonuna dek!

Zinos Kazantzakis

Zinos Kazantsakis, Adam Bousdoukos'un Fatih Akın'ın Soul Kitchen filminde canlandırdığı karakter. Ben böyle serseri, biraz çılgın ama aynı zamanda da sevdiklerine tutku ile bağlı , şahsına münhasır erkekleri çok seksi buluyorum ya.. Filmi izlediniz mi bilemiyorum, ben izledim ve bu karaktere aşık oldum..
Aslında karşıma böyle tipler çıkmadı değil ancak ödlek bir şahsiyete sahip olduğum için korkup sırra kadem bastım herseferinde. :) Şimdiki aklım olsa ile başlayan cümlelerden nefret ederim o nedenle bundan sonra böyle adamlarla karşılaştığımda şans vereceğime dair sizlere söz veriyorum..


Şu hayatı daha çekilebilir hale getiren erkekler, tanımını biraz açalım isterseniz en azından benim bakış açıma göre.. Hem belki evrenede çaktırmadan bi sinyal çakmış oluruzda belki sonunda bizde sebepleniriz. ( inşallah:))

Şimdi insanların, insanlık sıfatının altını doldurabilmek için sahip olmaları gereken, iyi kalp, merhamet, inanç gibi özellikler vardır.. Bunlar olmazsa olmazlardır yani bu özellikleri zaten banko sayıp, bu iskeletin üzerine biraz damar ve kas oturtmak lazım..

Erkek dediğin tutkulu olacak kardeşim, işide olsa, sevgilisi de olsa, ailesi de olsa, yüreğini koyacak ortaya, öyle hemen egolarına yenilmeyecek.. Değer yargıları olacak elbet ama önünü arkasını iyice bilip etmeden, çabalamadan vazgeçmeyecek,yargılamıcak karşısındakini.. Tutkuyla bağlanacak ve şefkatle uyutacak kollarında.. güven testine gerek kalmadan yumacaksın gözlerini, kokusuyla, elleriyle çözecek seni.. Elleri delip geçecek bedenini, kalbine ruhuna dokunacak.. Öyle tensel değil, tinsel çekimlerle açacak kapalı gözlerini..

Erkek dediğin cesur olacak, kalbinde hissettiği kıpırtıları kendine yenik düşürmeyecek, kendine rağmen sevmeyi öğrenecek, bilecek.. cesur olacak, önce kendinden sonra diğerlerinden korkmayacak.. heleki kadınlardan.. terkedilmekten korkup canını yaktıysa birilerinin, olmaz! yeri geldiğinde kendi canını yakacak başkasını üzmemek için, büyük yürekli olacak.. İçine baktığın zaman derinliğinde kaybolacaksın.. İçinde kaybolup ürktüğünde seni yalnız bırakmayacak, çırpındığını görüp, ellerinden tutmayı bilecek!

Erkek dediğin, unutamadım diye hayıflanmayacak! hayatta hiçkimse unutulmuyo, onunla yaşamayı bazen ona yada onlara rağmen yaşamayı, yeniden yeniden, defalarca sevmeyi, bilecek.. Kalbinde taş taşımadığını bilecek.. Yıkılsada kırılsada inançları bazen kendine rağmen inanmaktan vazgeçmeyecek.. ancak böyle herkül gibi güçlü görecek onu kadın.. kaslarına değil, yüreğine güvenecek!

Erkek dediğin, o çok güvendiği erkekliği ile ezmeye kalkmıcak kadını.. bilecek ki bi kere kırarsa kolay değil geri dönüşü, o yüzden kırmayacak! Üzerine titreyecek, sevecek.. Koruyacak ama korumaya çalışırken karabasan gibi üzerine çöküp, kadını nefes alamaz, kıpırdayamaz hale getirmeyecek..

Erkek dediğin, nasıl geldiyse peşinden, öyle paşalar gibi gitmeyide bilecek.. hakaret etmeden, edebiyle.. geldiği gibi kocaman çıkacak ki hayatından, sende düşündüğünde, gurur duyacaksın yaşananlarla..

Bide erkek dediğin şöyle kollarını açıp oynuyosa.. oohh daha ne istenir ki..:) Gerisi hikaye boş valla... :))


2 Ağustos 2010 Pazartesi

uzaktan..

Birileri ağlamama dayanamadı ve bana bir melek gönderdi.. yada melek sanki duydu beni, hissetti geldi..
Pişmanlık değil de.. Belki bigün, bigün gerçekten inanabilirsin, belki bigün ikimizde aynı anda.. kimbilir..
Belki bigün bana tekrar güvenebilirsin yada sadece denersin.. bi fırsat verirsin, gerçek bi fırsat..
Sen bilirsin, ben öyle.. hani sen fırsat bile versen.. ben öyle kolay kolay inanmam..
Nerde kırıldıysa lanet olası inançlarım, nerde yokolduysa..
Ama bigün belki de sana inanırım.. kimbilir..
Belki korka korka sadece sana inanırım..
Yada belki ikimizde inançsızlığımızın içinde biraz daha boğuluruz, birbirimizi boğarız..
Güvensizliğinle ödüllendirirsin belki beni.. bende gururlu gururlu ben buyum derim..
Belki.. belki de bi daha hiç karşılaşmayız.. kimbilir ki?

Ne demişler, melekler erkek olur..
Powered By Blogger
 
;