1 Nisan 2010 Perşembe

siyah-beyaz

Bazen bir gücün beni o üzerinde yattığım simsiyah yatağa bastırdığını ve içimdeki bu göz alıcı parlaklıktaki bembeyaz duvarlara, iyiliğim için hapsettiğini düşünüyorum.

Sürekli mantıklı olan şeyleri yapmaktan, yapmaya çalışmaktan çok yoruldum.. Hayat bu kadar hata fırtınaları estirirken, karşısında dimdik doğru durmaya çalışmak çok zor..

Gövdeme vuran onca kum tanesi ve tuzlu su bedenimi aşındırırken, yetmezmiş gibi çıkan fırtına köklerimi sızlatmaya başladı..

Kabuk değiştirme zamanı mı geldi yoksa hayat bana bir seviye yukarıya atlamam için pek hoş olmayan ancak öğretisi bir o kadar büyük olacak bir süpriz mi hazırlıyor..

Korkmuyorum, neden korkacağım hayattan mı?? Ama bu sessizlik beni ürkütüyor..

Bir yanımda simsiyah bir bıçak, diğerinde ise bembeyaz... Bu güne kadar ne zaman siyah bıçağı saplamak için havaya kaldırsam, ellerim titredi, kalbim üşüdü yapamadım.. ama siyah bıçağı bi kere eline aldığında bırakmanın mutlaka bir bedeli vardır..

siyah bıçağa dokunduğun anda ellerine zamk gibi yapışır, ya birine saplarsın, zehrini akıtırsın yada zehri ellerine yapışır tenini parçalar.. Acı çekersin..

Beyaz bıçak, sevgilidir, dosttur, huzurludur ve sakin.. Kimseyi üzmez kırmaz öylece kendiliğinden kesmesi gereken ipleri bulur ve keser.. Ama ağırdır beyaz bıçak, siyah bıçağın dayanılmaz hafifliğine inat çok ağır.

Beyaz bıçak, seni gerçeklere yaklaştırır, yalanlardan korur.. Görünmez yapar, biraz daha silikleştirir, hayatın o zehirli kesiklerinden korur seni..Savaş meydanında yel değirmenleriyle çarpışır düşmanlar, bulamazlar seni...

Beyaz bıçağın sonu zahiri bir yalnızlık, kutsal bir adanmışlık.. Siyah bıçağın ki ise geçici sevgiler, kumdan kaleler..

Peki insan hangisini seçer?

Belki de...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Powered By Blogger
 
;