16 Mart 2010 Salı

o kadar dolmuşum ki şu boşluğun içinde bir eskici dükkanı var içimde..

Ne kadar yol gitsemde
Uzak hep uzak
Uzar gider bu hikaye
Enseme vur tak lokmamı al
Bir gülüver bak
Kalbim senin
Kullan kullan sonra bırak
Yok ne sahibim ol ne de benim
Aşk çok uzak

Ah ah aşk çok uzak
O kadar dolmuşum ki
Şu boşluğun içinde
Bir eskici dükkanı var
Gözlerimin içinde ...

Feridun Düzağaç..hayatıma damgasını vuran adam..

Bunun adı öreselenmekte değil aslında, hayat mı savurdu yoksa bizler mi o kükürt kokulu rüzgarına kapıldık hayatın.. biraz daha fazla yeşersin diye ince kağıtlardan etrafımız, kendimizi nerelere vurduk..

Öyle bir yola girdik ki ruhumuzu bıraktık, unuttuk bi yerlerde.. Kalbimiz varlığını sadece anksiyete nöbetleriyle kapalı alanlarda göstermeye başladı..

Artık gözlerimi kapattığımda o yıldızlarla dolu lacivert gökyüzünü düşleyemiyorum, gri bir bulanıklık var sadece..

Ruhum birşeylerin arasında kayboldu diyemeyecek kadarda bıkkınım üstelik..

Yoruldum sanırım.. anlaşılamamaktan, sürekli kalıplara sokulmaya çalışılmaktan, etiketlenmekten yaftalanmaktan, kendimi bastırmaktan, uyumsuzluğumun kişisel algılanmasından ve sessiz sessiz bir yerlerden gözetlenmekten..

Oysa hayat ne kadar kolay, doğuyoruz, büyüyoruz, yiyoruz, sindiriyoruz, ürüyoruz, haslatanıyoruz, ölüyoruz..

O zaman biz mi hayata olduğundan fazla anlam yüklüyoruz yada bu aldatmacanın ardında gerçek anlamını mı kaçırıyoruz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Powered By Blogger
 
;