8 Ekim 2010 Cuma

Ratatouille {Yaratıcılık}

Son zamanlarda değişken ruh halimi daha da zıppır bir hale getirmemek için animasyon izliyorum. Daha önce bir iki animasyon denemem olmuştu ancak son zamanlarda sadece anime izler oldum ve izlediğim her animenin birbirinden iyi olması beni etkiledi.

Burada size az önce izlediğim Ratatouille isimli animeden bahsedeceğim.  Ratatouille'de yemek yemenin karın doyurmaktan çok öte bir zevk, bir sanat olduğuna inanan bir farenin ahçılık aşkı anlatılmakta. Senaryoda işlenen aslında ne olursak olalım, nerde olursak olalım yada nereden gelirsek gelelim vazgeçmediğimiz ve aşkla çalıştığımız sürece bir gün birilerinin yaratıcılığımızı farkedebileceği.

Senaryo, o kadar yalın bir şekilde hazırlanmışki, filmi izleyen her yaştan insan rahatlıkla anlayabilir. Gün geçtikçe dahada kompleksleşen hayata ve bu trende ayak uydurmaya çalışan yapıtlara inat, sadeliğinde etkileyici olabildiğini ,bana göre,ıspatlayan bir film. Unutmamak lazım ki filmde verilen mesajlar, çok net ve aslında birşeyler yaratmaya gönül vermiş, o ateşi, tutkuyu içinde hisseden ve onsuz yaşayamayacağını anlayan insanlara, hayatın akışında gözden kaçırdıkları nüansları hatırlatır biçimde..

Filmin bana hissettirdiklerine gelince.. Pek çoğumuzun yetenekleri ailesi ve yakın çevresi tarafından görmezden gelindi ve hala gelinmeye çalışılıyor. Ne yazık ki yine iyiliğimizi düşünerek, ata mesleği , filmdeki biçimiyle, çöpçü fareliğe talim etmek durumunda bırakılıyoruz. Yeteneklerimizi birşeyler yaratmakta kullanamasakta, diğerlerinden farkımız iç güdülerimiz, duyularımızın gelişmişliği ve yaratıcı zakamız bir şekilde denetim işlerinde kullanılabiliyor. :) Ancak yine filmde olduğu gibi, sanatçı ruhlu bir fare, zehirli yiyecekleri ayırt edebildiği için, sülalenin besin kaynaklarını denetliyor ve ailesi bundan ne kadar gururlansada, hiçbir zaman içindeki ateşin zincire vurulmuş ruhunu yakıp kül etmesine malesef engel olamıyor.

Aslında belki insanlara açıklayamadığımız, ben sizden farklıyım derken, bu farkın nasılını anlatamamamızın nedeni ve belkide sonucu, yine yaratma tutkumuz. Ben yaratıcılığın bize bahşedilen bir yetenek mi yoksa içimize yerleştirilen bir lanet mi olduğuna henüz karar veremedim çünkü birşeyler yaratma isteği tam anlamıyla ağzını sıkıca kapatıp ocağa koyduğumuz düdüklü tencere gibi, düğünden havasını almazsak, açmaya çalıştığımızda patlar. Demek istediğim o ki, daralmalarımız, kaçmak istemelerimiz, anksiyete nöbetlerimiz, en iyi ihtimalle pasifloraya sığınmamız, birbirimizi bulduğumuzda asla kopamamamız, birbirimizle en azından konuşmaya yaşam destek ünitesi gibi ihtiyaç duymamız, bile bile yanlış kararlar almamız, hep bir acelemizin olması, hiçbir zaman tatmin olamamamız, biraz belki beğenilme açlığımız, başımıza buyrukluğumuz, zevk hatta eğlence düşkünlüğümüz, toplumsal sorumluluklardan mümkün olduğunca uzak durmak istememiz, ne olursa olsun birbirimizi sevmemiz, insanları belki haddinden fazla sevmemiz ve onlara değer vermemiz, kırgınlıklarımızdan hissettiğimiz acı frekansının çok yüksek oluşu, beynimizde noronların sıçrama aralığının yüksek oluşunun yarattığı uçlarda salınan duygularımız.. yani sizlerin anlamlandırmak istemediği ama bizi birbirimize bağlayan ortak noktamız.. yaratma tutkumuz..


Belki hiçbir zaman cesaret edemeyeceğiz, kendi sanat eserlerimizi yaratmaya, belki de biz yaratacağız da insanlar beğenmeyecekler.. bunu bilemeyiz ancak bildiğim şey hep daha iyisini yaratabilmek için sadece kendimize karşı ciddi mücadeleler, hatta bazen kanlı savaşlar vereceğiz. Sürekli kendimizi aşmak için çabalayacağız. Bazen kendimize ilham katmak için bile bile yanlışlar yapacağız.. Ama bildiğim o ki hayatı bir yemek gibi, koklayıp, yudumlayıp, bazende bizde yarattığı hazzı hissetmek için gözlerimizi kapayıp, düşleyerek yaşayacağız.

Toparlamak gerekirse, diyeceğim o ki; yaratıcılık bir tutkudur ve sonsuzdur.. Ona iç gözlerinizi kapasanızda, onu zihninizin derinliklerine hapsetmeye çalışsanızda yada etrafınızdakiler dışarı çıkarmanızdan korksalarda, değişen birşey olmayacak.. Sanırım yaratıcılık, onu tutku ile kullanmayı öğrenebilirsek yeteneğe, ona yıkamadığımız zihinsel duvarlarımız nedeniyle kapılarımızı kapamaya kalkarsakta, lanete dönüşecek. Seçim bizim..

;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Powered By Blogger
 
;