24 Eylül 2009 Perşembe

hadi yatalım artık

Şöyle bi kadın gözüyle sevişmeyi anlatasım geldi..


Uzanıyorum
gözlerim yarı uykulu..
yanımda yar
Yar demeye çekindiğim günlerden eser  kalmamış ellerimde..

ellerim ellerine kenetlenmiş
ensemde o fısıltısına alıştığım nefes
hep aynı şekilde derin ve huzurlu

belime dolanan ellerin
sırtımı yasladığım göğsün
bütün bilinmeyenlerin korkularından arındırıp
anlamlandıramadığım
anlamlandırmayı düşünmeme bile fırsat vermeyen bir berraklıkla
düşüncelerimi ana sadece o ana kilitlemiş..

sevişmek budur
bedenini sakinleştirdiği kadar
ruhuna da dinginlik verebilmeli sevgili
en huzurlu en güvenli yer olmalı omuzları
sarıldığın zaman unutmalı hayatı..

unutturamıyosa sevgili
koyver gitsin..
bütün o sözcüklerin yetersiz kaldığı
çaresizlik çığlıkları attıkları
o duygu gerçek..

görebilene.. sevişmesini bilene...

17 Eylül 2009 Perşembe

azımdan kaçıverdi

Korkuyorum,
Tüm yeni başlangıçlardan
ve onların getireceği belirsizliklerden..

Oysa hayat bu değil midir zaten,
hergün yeni bir başlangıç,
hergün bir bilinmeyen..

Hayatı bir tahterevalliye benzetirsek
bir sabah uyandığımızda bir ucundayız öteki sabah diğer ucunda..

Kestiremediğimiz, kontrol edemediğimiz bir sürü bilinmeyenle
Önümüzde yeldeğirmenlerinden düşmanlar,
kılıç sallıyoruz hayallerimize..

Ne kadar yaralarsak kendimizi
ne kadar çok kanatırsak dizlerimizi
o kadar güçlendi sanıyoruz,
yara olmaktan hissizleşen tenimizi..


Hayallerimiz ailemiz, sevgilimiz, işimiz ve çocuğumuz arasında
eriyip bitmiş..
tek geriye kalan ağzımızdaki kekremsi tat
tek ve geçici iz olarak..

Toplum dediğimiz ve binlerce anlam yüklediğimiz bu kesişimler kümesi
benim gibi delileri ıslah etmeye mi çalışıyor
yoksa toplum dediğimiz bu küme
ıslah edilemeyen delilerden mi oluşuyor..

Doğrularım, yanlış olduklarına yemin edebileceğim
yüzyıllardır söylenen yalanlar arasında unufak edilirken
hala hayata karşı umut bağlamam bekleniyor..

Kabullenemiyorum...
İçimdeki dizginlenemez uyumsuzla
yazgısına uyum sağlamaya çalışmaktan başka hiçbir katkım olmayan bu hayatı
kabullenemiyorum!

"Benden bir ruhsuz yaratmayı nasıl başardınız
benden sizden biri yaratmayı nasıl başardınız".. içim acıyo..

Hayat karşısında bütün kelimeler anlamsız
diğer taraftan bütün sözler kifayetsiz..

Hergün yepyeni ama koskocaman bir bilinmeyene uyanırken
ruhuma eziyet eden bu yaşantıma..


KÜFREDESİM GELİYO...

                                                                                                               Simge Özünlü

10 Eylül 2009 Perşembe

tepetaklak dünya

Küçüklüğümden beri ayaklarımı yukarı kaldırıp başımı koltuktan aşağı sarkıtarak tv izlemekten keyif alırım. İtiraf etmeliyim ki ben bir deve kuşuydum:) Çocukken Karaşimşek'e aşıktım, televizyonda o çıktığında utancımdan kafamı saklamaya çalışırken keşfettim bu pozisyonu. Hala bazen hayattan ve etrafımdakilerden saklanmak istediğimde bu pozisyonu alırım.
Fotoğraf nasıl ama o zaman bile hayatı bu kadar pembe görmüyordum:)
Birde küçükken amuda kalkmaktan zevk alırdım, herkesten fazla tepetaklak dururdum.. spor salonunda kocaman göbeğim olduğu için hiçbir hareketi beceremezken, amuda kalkabiliyordum ve en uzun amutta durabilen öğrenciydim, öyle ki her seferinde hocam gelip yeter artık diye zorla düşürürdü. Amutta durduğum zamanlarda kendimi dünyaya meydan okuyormuş gibi hissederdim. Bu hissin bitmesini hiç istemezdim..
Bir erkekten hoşlandığımda, onu küçümseye başlıyorum.. Erkeklere güvenmiyorum, hayatımda gereksiz yer işgal etmelerini istemiyorum.. Bu nedenle kafamde hepsi için üç aşağı beş yukarı aynı senaryoları yazıp oynuyorum.. sonuç; gün gelmiş o adamla bütün ilişkiyi yaşamış ve bitirmişim.. artık bir anlamı kalmamış..
Sinirim bozuk olduğunda bütün dolabımı kirliye atıp, makinelerce çamaşır yıkıyorum. Buna alternatifim yarım kilo çamaşırsuyunu kovaya devirip bütün evi silmek.. bunu yaparken bana en çok haz veren, o küçük bakterilerin reklamlardaki gibi yok oluşunu düşlemek...
Kendimle bir derdim varsa beni kimse eve sokamaz! evde kaldığım her dakika beni bana biraz daha kendime yaklaştırdığından, evde oturmaktan nefret ediyorum. Ailemden ve arkadaşlarımdan bunu yüzüme vurduklarında nefret ediyorum.. ne var yani, bende böyleyim, en azından bu şekilde zamanımın daha kolay ve eğlenceli geçmesini sağlıyorum..
Geçen gece rüyamda bir gemiye biniyordum, bindiriliyordum desem.. Kıyıda yan yatmış kocaman lacivert bi şilep ama içi oldukça güzel ve lükstü.. Hani eski Fransız filmlerindeki gibi ..  Bunu neden anlatıyorum çünkü böyle bir geminin fotoğraflarını çekmek istiyorum.. Yapmak isteyip yapamadığım pek çok şeyi rüyamda görüyorum.. senfoni orkestrası eşliğinde kendi bestemi çalmak gibi..
Hazır buraya içimi dökmeye başlamışken, anaokulunda gökyüzünü beyaza, bulutları maviye boyadım diye bana avazı çıktığı kadar bağıran öğretmenime de kocaman bir alkış rica ediyorum..eve gidip çok ağlamıştım, pencereye çıkıp saatlerce bulutları izlemiştim.. "işte ordalar; gökyüzü bembeyaz ve bulutlar masmavi, neden bunu göremiyorlar ki.." şimdiki aklım olsa bulutların beyaz olduğunu görmeye hiç çalışmazdım.. eminim siz beni hatırlamıyorsunuzdur ama ben sizi oldukça net hatırlıyorum.. sizi Allah'a havale ettim diyeceğim ancak edemedim üzgünüm.. siz bağırırken ben kusmaya başlamıştım bu sizi iyice çileden çıkartmıştı ama ben kusarakta rahatlayamadım.. İtiraf ediyorum ki sizden nefret eden 3 kişi daha buldum, halının her köşesine tükürdük, evet o yepyeni boya kalemlerini üçer beşer kıran da bizdik.. hatta parçaları cebime alıp dışarı çıktığımda tuvalete attım ve son olarak; dolapta duran bütün oyuncakları ben kırdım.. hep sessiz bir çocuk oldum oysaki...
Ne diyebilirim ki.. insan biriktirdikleri kadar var diye düşünüyorum. Ben bunları biriktirdim ve daha milyonlarcasını.. çok değerlisin diyen eski sevgilime ne çok mu terliyim diye bağırdığım mı, yada ortaokulda her yeni film izleyişimde bir hafta orda gözüme kestirdiğim karakter gibi davranmam mı, sürekli hayal kurduğum için kitap okumaktan nefret etmem mi yada belki su kaplumbağam kavanozunda çok sıkılmıştır diye düşünerek camı açıp onu uçak gibi uçurmaya çalışmam mı, balıklarımı oyuncak timsahımla korkutmaya çalışmam ki başarmıştım ertesi gün sarı olan bir sonraki günde kahverengi olan öldü.. çizgilere basmadan yürümeye çalışıyorum hala, kazara sağ ayağım bir çizgiye geldiğinde bir sonraki adımda da sol ayağımla çizgiye basmak zorundayım..evimin etrafı bahçe olduğundan sürekli içeri kaçan örümceklerle önceleri evimi terketmeleri için telepati kurmaya çalışıyordum, ne yazık ki başaramadım, şimdilerde defalarca "tanrım lütfen beni affet ama onlardan korkuyorum" diyerek onları öldürüyorum.. öylesine yürürken bir kare görüyorum ve onu defalarca gözümün önüne getirmeye çalışıyorum bu sırada bir yere çarpabiliyorum..
Ve daha milyonlarcası.. belki bunların bir kısmı bana özeldir.. İşte benim tepetaklak dünyam..

rekabetin olduğu yerde ben olmam!

Bir arkadaşımdan duymuştum bu cümleyi anlamamıştım o zaman, anlamlandıramamıştım ama şimdi...


Rekabetin olduğu ortamlarda kırıp dökmek , insanları üzmek , birilerinin kaybetmesi,  birilerinin hayatını kötü anlamda etkilemek, hırs, oyun, sahtekarlık ve kıskançlık var..


Düşünelim ki bir adam iki kadın yada tam tersi, bir iş iki insan, bir sınav ama belirli sayıda kazanan..



Bütün bunlar bizi insan olma yolumuzdan döndürüyor, kimimiz çok üzüldüğü için değişiyor, kimimiz değmeyeceğini düşündüğü için ve yazık ki kimimiz kazanmaya kitlendiği için..



Ben rekabeti sevmiyorum.. hergün kendime birşeyler katmaya çalışıyorum ama etrafımdaki insanlarla rekabet etmeye başladığımda kendimden nefret eder hale geliyorum.



Bence rekabetin iyi bir yanı yok, kaldı ki ben at değilim ki daha hızlı koşup birilerini geçeyim..



Benim yarıştığım tek değer var oda geçmişim... Gerisi, berisi, ötesi umrumda değil...

3 Eylül 2009 Perşembe

Haykırmalısın..

Hayatım şarkı sözleri oldu diye düşünürken aslında hayatımın hep şarkı sözlerinden ibaret olduğunu farkettim..
Çocukken Sezen Aksu dinlerdim İstanbul dan gelecek olan teyzemi pencerenin önüne oturmuş dört gözle beklerken..."lüküs kamarada kimler oturur.. şinanada yavrum şina şinanay.."
Sonra sözlerini anlamakta zorluk çektiğim ama annemden her azar işitişimde ağlaya ağlaya söylediğim.." tut ki karnım acıktı, anneme küstüm tüm şehir bana küstü.. bir kedim bile yok anlıyor musun.. hadi gülümse.."
Lisedeyken Feridun Düzağaç'tan Gölge vardı mesela... "kirletirken, incitirken sokaklar düşlerimi, örseleyip yok ederken yaşamak yüreğimi.. içime saklan hep orda kal, her solukta duymalıyım seni, umudumda kal umrumda ol!!! sensiz anlamsızım sevgi..."
Tabi  Şebnem Ferah ; "denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin, sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bileceksin..."
Bunu hemen Yavuz Çetin'e bağlamalıyım; "oyuncak dünya, bu oyun çok kolay sende oyna, kır ve dök, yap ve boz, yeniden başla.."
Lisedeyken bide No Doubt vardı, bi arkadaşım sözlerini doğru söyleyebilmem için baya uğraşmıştı; "you and me, i can see us dying, are we.."
Liseyi Cranberries Zombie ile bitirdim, Üniversiteye onunla başladım diyebilirim:)
Rosey- Love ile deli gibi aşık oldum.. Eskişehir'de bilenler bilir Harabe'nin önündeki banklara oturmuştuk, hala heyecanlıydık ve çocuk.. bu şarkı çalmaya başlamıştı ve bana bizim şarkımız işte bu diyen bir sevgilim vardı..:)
Sonra beni bıraktığında ben ona Portishead den Glory Box ı kaydedip vermiştim.. "give me a reason to love you..." kendisinin koca bir yaz bu şarkıyı dinlediğine dair rivayetler vardı..
Ayrılık beni çok değiştirdi:) Anouk No Body's Wife "i am sorry for the times that i didnt come home, left you lying in the bed alone, flying high in the sky when you need my shoulder.."
Serap, ben, Duygu bir bar tuvaletinde.. Pamela ve..." Yüreğimdeee ta derinde ellerime tutun nefretle... ayrılamayız biz ihtiras var.."
Eternal sunshine izledim ve ayrılığın acısı bi daha koydu.." i need your loving like the sunshine..."
Bi de bu arada sağlam arabesk olduğum bi dönem oldu.. aslında hala o zamandan kalan ve sevdiğim bi kaç şarkı var.. Nilgül.." kalbimi yaktın kül gibi, sende yan gör nar ı aşkı, kendini unuttuğun gün beni anlayacaksın.."
Noisettes- don't give up..
Incubus-paper shoes
Radiohead-paranoid andronoid
Orhan baba ; "seni benim gibi seven bulamazsın, tanrım bu rüyadaaaaann hiiç uyandırmasın..."
çok smooth bi geçiş olacak ama James Brown.."It is a man's world but it wont be nothing without a woman or a girl..."
Sıla- ne desem inanırsın
Ve son olarak yine Incubus : " whatever tomorrow brings i ll be there with open eyes open mind yeah.."

Sonra kendi şarkılarımı yazmam gerektiğine karar verdim.. hani hayat sana işaretler gönderir, bunları farkedip doğru yorumlaman gerekir derler ya.. Hayat bana sanki uzun zamandır bu sinyali çakıyodu da ben korktuğum için mi yazmaya cesaret edemedim.. yine başa dönüyorum.. beğenilmeme korkusu.. herneyse ben son sözlerimi ekliyorum..yorum sizin..

"Hayat ne kadar boş sevgin yoksa şu dünyada
Durma çık ortaya yaşamaya tam anlamıyla
Zaman büyük düşman geçip giderken sezdirmeden
Hadi çoskuyla haykır sevgini hiç utanma

Geçmişi düşünmeden
Bugüne sahip çık sen
Gelecek diye birşey yok
Sadece şimdi istersen

Geriye baktığında
Pişmanlık olmasın
Unuttuğun buysa
Sevgini haykırmalısın"

Kimbilir belki bi gün bi yerlerde çalar, dinlenir..

miami'de bacardi içmek

Miami de Bacardi içmek, cebimde bok gibi param var istediğimi yaparım demek,
Miami de Bacardi içmek, sana ne lan hayal benim hayalim demek,
Ne istediğimi bildiğimi sanıyorum ama aslında bilmiyorum demek,
Alakaya maydonoz demek,
Bi nedeni olmasına gerek yok demek,
İzleniyorum ve bundan rahatsızım demek,
Yediğim haltların yine arkasında durmak zorundayım demek,
Bıktım artık hiçbi haltı becerememekten demek,
Para kazanmak ve hayatımın kalanını istediğim gibi yaşamak istiyorum demek,
Evime piyano almak istiyorum demek,
Şehir dışında havuzlu bir villa, içinde 5 tane çocuk demek,
Yazdığım sözler piyasa oldu bende köşeyi döndüm demek,
Sevgili menejerime kocaman bi alkış demek,
Kedi olalı bi ciğer yakalım demek,
İş çıkışı bomboş eve gitmek istemiyorum demek,
Saç rengimden rahatsızım demek,
CNBC e deki dizilerden sıkıldım demek,
Hande Yener i beğeniyorum demek,
Tatmin edilmesi gereken kocaman bir egom var demek,
Hawai şapkasıyla okyanusa karşı ayaklarımı uzatmak demek,
Leica marka fotoğraf makinesi alıp, dünyayı dolaşmak demek,
Beğenilmemekten korkmayıp, rezil olmayı göze aldım demek
Bir Ferrari den fazlası demek..
Miami de Bacardi içmek demek, herkes beni tanıyacak bende bu işi kıvırıcam ama buda beni tatmin etmeyecek demek..

NOT: kırmızıyla belirttiğim buda kelimsindeki -da eki -dahi anlamına geldiği için ayrı yazılmalıydı sanırım :(  

:):)
Powered By Blogger
 
;